• bilgisayar sirk gözlük

  • 2024/06/06
  • 再生時間: 7 分
  • ポッドキャスト

bilgisayar sirk gözlük

  • サマリー

  • Elya, gözlerini açtığında elleri kolları yatağına bağlanmış halde buldu kendini. Ne olduğunu anlamak için önce bedenini sıkıca sarmış kalın iplere, daha sonra da odaya göz atmaya başladı. Garip bir şeyler hissetti. Buraya ne zaman gelmişti? Nasıl yatağa bağlanmıştı? Bu oda neden bu kadar donuk ve cansız duruyordu? Kafasında bin bir türlü soru vardı. Fakat tek bildiği şey buradan kurtulması gerektiğiydi. Elleriyle etrafı olabildiğince yoklamaya başladı. Derken parmağının ucunda sivri bir şey hissetti. Ne olduğunu bulmak için çarşafın altını eşelemeye başladı. Sonunda küçük bir jilet parçasını eline alabilmişti. Ufak ve sakin hareketlerle elinde ipi kesmeye başladı. 2 dk sonra amacına ulaşmıştı. Ellerindeki ipi çözünce yatakta yavaşça doğruldu ve ayaklarındaki ipleri de kesmeye başladı. Birkaç dakika sonra özgürdü artık. Yataktan kalktı ve odanın içinde dolanmaya başladı. Klozet kapağının üstündeki örgü sepeti, yerdeki halıları, kapının üstündeki “hoş geldin” yazısını, masadaki kitapları… Hepsini teker teker inceledi. Ama özellikle kitaplar dikkatini çekmişti. Hele bir tanesi vardı ki… Kırmızı ve siyah renkteki kapağında değişik değişik motifler yer alıyordu. Hatta bir motifi çadıra, birini de file benzettiğine emindi neredeyse. Kitabı eline alıp karıştırmaya başladı. İlk sayfada yazanları okuyunca tüyleri ürperdi: “yüksek çıksın sesin, sarsın her yeri nefesin, bu sözcükleri okuyan, farklı alemleri gezsin”. Son kelimeyi okur okumaz tüm vücudunu bir titreme aldı. Etrafında gördüğü her şey birbirine karışmaya başlamıştı. Öylesine bulanıklaşmıştı ki görüntüler, bir yerden sonra karıncalanan bir televizyonun içine düşmüştü adeta. Etrafında duyduğu ve kendisini de hareket etmeye zorlayan kuvvete zor bela karşı koyabiliyordu. Ayaklarını yere daha sağlam basmaya çalıştı. Artık buna dayanamayacağını düşünüp yere çömeldi, dizlerini karnına kadar çekti ve başını dizlerinin üzerine koydu. Uğultulu sesler birbirine karışmaya başlamıştı. Bir anda tüm sesler kesildi ve ortamı sessizlik bürüdü. Gözleri kapalı olmasına rağmen ışık huzmelerinin bedenine çarptığını hissedebiliyordu. En sonunda cesaretini topladı, başını kaldırdı ve gözlerini açtı. Gözlerini tüm kuvvetiyle yalayan ışık birkaç saniyeliğine canını acıtmıştı. Fakat en sonunda alışmaya başladı. Gözleri bu yeni dünyaya alışınca etrafını incelemeye başladı. Dümdüz bir arazinin ortasındaydı. Yemyeşil çimler önünde serilmiş reverans yapıyordu. Bu yeşilliği bozan tek şey ise tam ortada duran kırmızı çadırdı. Çadır bir yerlerden tanıdık gelmişti. Ona doğru yürürken içini tarifi zor bir heyecan kaplamıştı. Çadırın önüne geldi, derin bir nefes aldı ve perdeyi kaldırıp içeri girdi. Buranın bir sirk olduğu aşikardı! Kocaman bir sahne, sahnenin ortasında bir fil ve eğitmeni, etrafı sarmış tribünler, heyecanla haykıran kalabalık bir seyirci topluluğu… Hemen kendine bir koltuk bulup oturdu ve gösteriyi izlemeye başladı. Sahibinin komutlarını takip eden fil oradan oraya hareket ediyor, bazen bir ayağını kaldırıyor, bazen de hortumuyla türlü numaralar yapıyordu. Bu gösteri seyirciyi eğlendiriyor olacak ki hep bir ağızdan anlamsız ama heyecan duyduklarını belirten sesler çıkarıyorlardı. Gösterinin büyüsüne kendini kaptıran Elya, saatlerce o koltukta oturmuştu sanki. Zaman algısını iyiden iyiye yitirmişti ki sanki hipnotize olmuştu ve hiçbir şey düşünemiyordu. Zihninde tek bir düşünce tanesi bile yer almıyordu artık. O kadar boşalmıştı ki kafasının içi, neyi neden yaptığının farkında bile değildi. Bir anda ayağa kalktı Elya, sahneye doğru yürümeye başladı ve filin tam önünde durdu. Artık kalabalık fili değil de onu izliyordu. Kafasının içi hala bir teneke kadar boş olan Elya’nın gözüne yerdeki kılıç ilişti. Kılıcı eline alıp file doğru savurmaya başladı. İşin garip yanı fil bundan hiç de rahatsız değildi. Çok normal bir durummuş gibi o da hortumunu savurmaya başladı. Ve bir anda ikisi dövüşmeye başladılar. Kılıcını oradan oraya savuran Elya, fil karşısında çaresizce durmaya çalışıyordu. Ama artık bu saçma dövüşün bitmesi gerekiyordu. Son bir hareketle fil, Elya’yı hortumuyla kavradı. Hareket edemeyen ve hatta nefes bile alamayan Elya, çaresizce homurdandı. Nerede olduğunu ve ne yaptığını henüz algılayabilen Elya, filin hortumundan kurtulmaya ne kadar çalıştıysa da bir türlü beceremedi. Fil artık bu durumdan sıkılmış olacak ki etrafında birkaç kez döndükten sonra yeteri kadar kuvveti topladığını düşündü ve Elya’yı havaya doğru savurdu. Filin hortumundan kurtulan Elya, kendini bir anda ...
    続きを読む 一部表示

あらすじ・解説

Elya, gözlerini açtığında elleri kolları yatağına bağlanmış halde buldu kendini. Ne olduğunu anlamak için önce bedenini sıkıca sarmış kalın iplere, daha sonra da odaya göz atmaya başladı. Garip bir şeyler hissetti. Buraya ne zaman gelmişti? Nasıl yatağa bağlanmıştı? Bu oda neden bu kadar donuk ve cansız duruyordu? Kafasında bin bir türlü soru vardı. Fakat tek bildiği şey buradan kurtulması gerektiğiydi. Elleriyle etrafı olabildiğince yoklamaya başladı. Derken parmağının ucunda sivri bir şey hissetti. Ne olduğunu bulmak için çarşafın altını eşelemeye başladı. Sonunda küçük bir jilet parçasını eline alabilmişti. Ufak ve sakin hareketlerle elinde ipi kesmeye başladı. 2 dk sonra amacına ulaşmıştı. Ellerindeki ipi çözünce yatakta yavaşça doğruldu ve ayaklarındaki ipleri de kesmeye başladı. Birkaç dakika sonra özgürdü artık. Yataktan kalktı ve odanın içinde dolanmaya başladı. Klozet kapağının üstündeki örgü sepeti, yerdeki halıları, kapının üstündeki “hoş geldin” yazısını, masadaki kitapları… Hepsini teker teker inceledi. Ama özellikle kitaplar dikkatini çekmişti. Hele bir tanesi vardı ki… Kırmızı ve siyah renkteki kapağında değişik değişik motifler yer alıyordu. Hatta bir motifi çadıra, birini de file benzettiğine emindi neredeyse. Kitabı eline alıp karıştırmaya başladı. İlk sayfada yazanları okuyunca tüyleri ürperdi: “yüksek çıksın sesin, sarsın her yeri nefesin, bu sözcükleri okuyan, farklı alemleri gezsin”. Son kelimeyi okur okumaz tüm vücudunu bir titreme aldı. Etrafında gördüğü her şey birbirine karışmaya başlamıştı. Öylesine bulanıklaşmıştı ki görüntüler, bir yerden sonra karıncalanan bir televizyonun içine düşmüştü adeta. Etrafında duyduğu ve kendisini de hareket etmeye zorlayan kuvvete zor bela karşı koyabiliyordu. Ayaklarını yere daha sağlam basmaya çalıştı. Artık buna dayanamayacağını düşünüp yere çömeldi, dizlerini karnına kadar çekti ve başını dizlerinin üzerine koydu. Uğultulu sesler birbirine karışmaya başlamıştı. Bir anda tüm sesler kesildi ve ortamı sessizlik bürüdü. Gözleri kapalı olmasına rağmen ışık huzmelerinin bedenine çarptığını hissedebiliyordu. En sonunda cesaretini topladı, başını kaldırdı ve gözlerini açtı. Gözlerini tüm kuvvetiyle yalayan ışık birkaç saniyeliğine canını acıtmıştı. Fakat en sonunda alışmaya başladı. Gözleri bu yeni dünyaya alışınca etrafını incelemeye başladı. Dümdüz bir arazinin ortasındaydı. Yemyeşil çimler önünde serilmiş reverans yapıyordu. Bu yeşilliği bozan tek şey ise tam ortada duran kırmızı çadırdı. Çadır bir yerlerden tanıdık gelmişti. Ona doğru yürürken içini tarifi zor bir heyecan kaplamıştı. Çadırın önüne geldi, derin bir nefes aldı ve perdeyi kaldırıp içeri girdi. Buranın bir sirk olduğu aşikardı! Kocaman bir sahne, sahnenin ortasında bir fil ve eğitmeni, etrafı sarmış tribünler, heyecanla haykıran kalabalık bir seyirci topluluğu… Hemen kendine bir koltuk bulup oturdu ve gösteriyi izlemeye başladı. Sahibinin komutlarını takip eden fil oradan oraya hareket ediyor, bazen bir ayağını kaldırıyor, bazen de hortumuyla türlü numaralar yapıyordu. Bu gösteri seyirciyi eğlendiriyor olacak ki hep bir ağızdan anlamsız ama heyecan duyduklarını belirten sesler çıkarıyorlardı. Gösterinin büyüsüne kendini kaptıran Elya, saatlerce o koltukta oturmuştu sanki. Zaman algısını iyiden iyiye yitirmişti ki sanki hipnotize olmuştu ve hiçbir şey düşünemiyordu. Zihninde tek bir düşünce tanesi bile yer almıyordu artık. O kadar boşalmıştı ki kafasının içi, neyi neden yaptığının farkında bile değildi. Bir anda ayağa kalktı Elya, sahneye doğru yürümeye başladı ve filin tam önünde durdu. Artık kalabalık fili değil de onu izliyordu. Kafasının içi hala bir teneke kadar boş olan Elya’nın gözüne yerdeki kılıç ilişti. Kılıcı eline alıp file doğru savurmaya başladı. İşin garip yanı fil bundan hiç de rahatsız değildi. Çok normal bir durummuş gibi o da hortumunu savurmaya başladı. Ve bir anda ikisi dövüşmeye başladılar. Kılıcını oradan oraya savuran Elya, fil karşısında çaresizce durmaya çalışıyordu. Ama artık bu saçma dövüşün bitmesi gerekiyordu. Son bir hareketle fil, Elya’yı hortumuyla kavradı. Hareket edemeyen ve hatta nefes bile alamayan Elya, çaresizce homurdandı. Nerede olduğunu ve ne yaptığını henüz algılayabilen Elya, filin hortumundan kurtulmaya ne kadar çalıştıysa da bir türlü beceremedi. Fil artık bu durumdan sıkılmış olacak ki etrafında birkaç kez döndükten sonra yeteri kadar kuvveti topladığını düşündü ve Elya’yı havaya doğru savurdu. Filin hortumundan kurtulan Elya, kendini bir anda ...

bilgisayar sirk gözlükに寄せられたリスナーの声

カスタマーレビュー:以下のタブを選択することで、他のサイトのレビューをご覧になれます。